Zeynep, kaıanlıkta oturmuş, böyle düşünüyordu. Kızları da. biraz sakinleşmiş, yüzlerini annelerinin dizinin üstüne koymuşlardı. Ana ve yavruları, tam iki saat o avluda oturmuşlardı. Sonunda, kapı açıklı. Zeynep, Vclikulu zannetti. Biraz ytireği ferahladı.
Ah. ana, sen ne güzel insansın!
Anlaşılan kızlarda böyle zannettiler; çünkü, her ikisi de başlaımı kaldırıp, kupıya doğru haklılar. Ama. eve giren kişinin kulpağı, Velikulu’ııun kalpağından büyük görünüyordu. Zeynep, oğlu olmadığını anladı. Onun için, biraz korkarak sordu:
Eve giren adam, başkanın bekçisi Kasımali’ydi. Kusı-mali, kendini tanıtmadan, merakla sordu:
-O ne? Ev niye böyle karanlık? Herhalde kibritiniz
yok?
Zeynep, tekrar sordu.
-Cnııdaş, evin karanlığıyla senin işin ne? Ne diyeceksen söyle, çık git.
Kasımali. şöyle cevap verdi.
-Teyze, başkan, Hudayar Bey’in şikayeti üzerine oğlun Velikulu'yu hapse attı. Sana haber vereyim diye beni gönderdi. Sen Hudayar Bey’i razı etmezsen, oğlunu hapisten çıkarmayacak, vesselam.
Kasımali sözlerini bitirmeden, Kızze ile Ziba ağlamay başladılar. Bekçi, sözlerini bitirdi, iki dakika daha durup, çıkıp gitti.
Peki şimdi, Zeynep başına ne kül koysun? Peki şimd Zeynep başını nerenin taşma vursun? Zavallı kadın, sa kadar geceyi ağlayarak geçirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder